Üzerinde bulunman geometrik şekillerin rastgele yapılmadığını ifade eden Prof. Dr. Özsoy, “Bütün camilerde minber ahşaptan.
Cami Kebir’in yapıldığı döneme bakıldığında 1135 yılında Melik Mehmet Gazi tarafından yaptırıldı. Minber ile ilgili üzerindeki geometrik şekiller hakkında çalışmalar oldu.
Bu geometrilerin rastgele geometriler olmadığı, birbirlerini tamamlayan geometriler olduğu hatta sonsuzluğa gittiği çalışıldı. Bizim minberimiz en çok tercih edilen sert cevizden kündekari tekniği (geometri biçimli tahtaların birbirine geçmeli ve bağlama) ile bir araya getirildi. Fakat burada taklit kündekari gibi ibare var. Çakma ve kabartmalı, çakma ve yapıştırmalı bir de kafes işi kündekariyi bizim minberde neredeyse görüyoruz. Çift kanatlı bir kapısı var, bu kapının kenarlarında bir bordür dolaşıyor.

Altıgen ve sekizgen birbirlerini tamamlayan yıldızlar var. Klasik olarak 13. yüzyılın tüm özelliklerini taşıyan, kenarındaki korkuluklar, aynalıklar, şerefe gibi minbere ait bölümlerin tamamı 13. yüzyıla ait klasik minber özelliğini taşımakta. Yazıların büyük bir kısmı Kuranı Kerim’den alınmış olduğunu biliyoruz. Gerek korkuluklar, gerek şerefe gerekse aynalık kısmı, üzerindeki geometriler klasik olarak döneminin özelliklerini yansıtmakta.
Bu geometriler rastgele bir geometriler değil, periyodik olarak birbirlerini tekrar edenler var. Başlangıç ve bitişini birleştirdiğiniz vakit simetrik şekilde birleşen şekiller var. O açıdan şehrin önemli ahşap işçiliğini gösteren bir obje. 1200’lü yıllarda, 1700’lü yıllarda, 1800’lü yıllardaki depremlerden kurtulmuş.
Depremden kurtulmuş, kubbenin çökmesinden neredeyse hiç zarar görmemiş ve bu arada üzerine yağmur, kar yağdığını da düşünürsek buna rağmen hemen hemen 9 yüzyıldır sapasağlam şekilde karşımıza çıkmakta” dedi.
Bu haber ile ilgili düşünceleriniz nedir? Yorumlarda paylaşabilirsiniz.