İstanbul’un tam kalbinde, tarih kokan Beyazıt Meydanı’nda asırlara meydan okuyan bir kültür hazinesi yer alıyor: Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi… Bu önemli kütüphanenin arşivindeki 42 binden fazla yazma eser, geçmişin kadim bilgisini bugüne taşıyor.
Kimi bin yıldan eski olan paha biçilmez eserler, özel iklimlendirme sistemleri ve modern koruma yöntemleri kullanılarak titizlikle muhafaza ediliyor. Bu nadide elyazmaları, dünyanın dört bir yanından araştırmacıları kendine çekiyor. Binasıyla, koleksiyonuyla buram buram tarih kokan bu çok özel adresi Müdür Salih Şahin rehberliğinde keşfettik.

Uzun yıllar imarethane olarak kullanıldı
Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi’nin tarihi kapısından adım atmaz, ne kadar özel bir mekana girdiğinizi anlıyorsunuz. Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi Müdürü Salih Şahin, binayı anlatarak başlıyor konuşmaya:
“İçinde bulunmuş olduğumuz kütüphane binası 1505 yılında Sultan II. Beyazıt tarafından imarethane olarak yapılmış. Hemen yan tarafında da II. Beyazıt Kervansarayı bulunuyordu. Kervansaraya gelen yolcular ve II. Beyazıt Külliyesi’nde çalışan bütün görevliler; müderrisinden müezzinine, imamına, hatibine ve öğrencisine kadar yemeklerini bu imarethanede yemekteydi. İmarethane görevi 1882 tarihine kadar devam etti.”
1882 yılına gelindiğinde ise o zamanki ismi “Darülfünun” olan İstanbul Üniversitesi için kütüphane ihtiyacı doğdu. Böylece imarethane olarak hizmet veren bina, Osmanlı Devleti’nin ilk kütüphanesi olarak “Kütüphane-i Umumi Osmani” adıyla hizmete açıldı.
“Kütüphanenin açılmasıyla birlikte o dönemin hem yazma eserleri hem de matbaa ürünü kitapları burada toplanmaya başladı. Kütüphanemiz 2010 yılına kadar Beyazıt Devlet Kütüphanesi adı altında faaliyetlerini sürdürdü” diye süreci anlatan Şahin, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’nın kuruluşuyla birlikte nadir ve yazma eserlerin ayrıştırıldığını söylüyor. 2014’ten sonra yola “Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi” adıyla devam edildiğini ifade ediyor.

Hepsi birbirinden nadide 42 bini aşkın eser
Türkiye’nin en zengin yazma eser arşivlerinden biri olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Beyazıt Umumi ve Şeyhülislam Veliyüddin Efendi Koleksiyonlarıyla öne çıkıyor. Bağışlarla sayesinde sürekli zenginleşen kütüphane arşivinde yaklaşık 42 bin 500 eser yer alıyor. Bu kıymetli yazmalar, tarihsel ve kültürel değerleriyle gerçek anlamda göz kamaştırıyor.
Kütüphanede yüzlerce yıllık Kur’an-ı Kerim nüshaları, minyatürlü Mesnevi’ler ve özellikle tıpla ilgili nadide kitaplar bulunduğuna dikkat çeken Şahin, bu özel koleksiyonu anlatmayı sürdürüyor:
“Bunlardan biri 1136 yaşındaki ‘Kitab-ı Mensur’ isminde Arap Dili ve Edebiyatı ile ilgili eserimi… ‘Fıkh-ı Lüga’ isimli yine 1025 yıllık bir eserimiz bulunuyor. Birçok dini eserin ilk nüshaları, müellif nüshaları, ilk istinsah edilen müstensih nüshaları kütüphanemizde bulunuyor. Özellikle ‘ünik nüsha’ dediğimiz tarihi bir adı ‘Hindi Gargi’ diğer bir adı ‘İklim-i Cedid’ olan, hem görselliğiyle hem de nitelik olarak güzel bir eserimiz bulunuyor.”

Kitaplar titizlikle korunuyor
Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi’ndeki nüshaların yaşı ve kıymeti, onları koruma sorunluluğunu da beraberinde getiriyor. Peki, bu kadar değerli eserler hangi şartlarda muhafaza ediliyor? “Kütüphanemizde kitapların uygun ortamlarda, yani belli bir ısı ve nem ortamında kalması için iklimlendirme ünitelerimiz bulunuyor. Kitap fanusu dediğimiz bu ortamların ısı ve nem değerleri sabah, öğle ve akşam olarak günde 3 defa yapılıyor. Bu ölçümler günlük ve aylık olarak Başkanlığa bildiriliyor” diyor Şahin. Kitaplarda meydana gelen bir hasar ya da bozulma durumunda nasıl bir yol izlediklerini ise şöyle özetliyor:
“Kitap Şifahanesi Daire Başkanlığı gerek eserlerin bakım ve konservasyonu, gerek ise restorasyonu üzerinde çalışmalarını yapıyor. Bu anlamda daha önceki yıllarda uygun ortamda bulunmadığı için bozulmaya yüz tutmuş, mantarlaşmış, zarar görmüş birçok eserimiz restorasyonu yapılarak yenilenmiş ve raflardaki yerini almıştır.”

Nadide eserler bir tık ötede
Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi açıldığından bu yana büyük rağbet görüyor. Öyle ki sadece Türkiye’den değil dünyanın dört bir yanından gelen araştırmacılar tarafından da sıkça ziyaret ediliyor. Şahin, “Kütüphanemizin yazma eser kütüphanesi olarak açılmasıyla birlikte yerli, yabancı özellikle Osmanlı, tıp, bilim, müzik tarihi gibi çeşitli alanlarda çalışmalar yapan araştırmacıların akınına uğradı” şeklinde konuşuyor.
Bu özel kütüphanenin araştırmacılara açık sistemi, klasik anlamdaki raftan alma mantığına dayanmıyor… Dijital sistem devreye giriyor… Burada eserlerin korunması her şeyden önce geliyor. “Tek nüsha olması nedeniyle, bu kitapların zarar görmemesi için özellikle yazma kitaplarımızın tamamı dijitalleştirildi” diye konuya açıklık getiren Şahin, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Hem portaldan hem de kütüphanemizden okuyucu hizmeti açık. Okuyucuya direkt kitap olarak nadiren veriyoruz. O da eğer araştırmacı kitabın sanatsal özellikleri konusunda çalışıyorsa, kontrollü bir şekilde çıkarıp verebiliyoruz. Ancak direkt kitabın bilgisiyle ilgili müracaatta bulunan okuyucuya dijitalini veriyoruz.”
Zamanla teknolojinin gelişmesiyle birlikte kütüphaneye erişim de kolaylaştı. Araştırmacılar artık değerli eserlere doğrudan dijital ortamdan ulaşabiliyor. Şahin, kitapların yüzde 90’ından fazlasının dijital ortama aktarıldığının altını çizerek, “Hem kurumumuzun portalı üzerinden hem de mail yoluyla okuyucu buraya gelmeden de kitaplara ulaşabiliyor” diye sözlerini noktalıyor.
Bu haber ile ilgili düşünceleriniz nedir?
Yorumlarda paylaşabilirsiniz.