
İsrail’in, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi konumundaki Gazze’de 2 yıldır sürdürdüğü saldırılardan kaçan Filistinlilerin göçle “savaşı” sürüyor. İsrail, Filistinlileri karadan, denizden ve havadan saldırılarla kuşatmış durumda ve hareket edebilecekleri alanları da işgallerle gittikçe daraltıyor.
Filistinliler Gazze’de “güvenli yer olmadığını” bilmelerine rağmen yine de İsrail ordusunun “güvenli” olduğunu iddia ettiği yerlere göç etmek zorunda kalıyor. Üstelik bu, sürekli tekrarlanıyor.
Geçen ay Gazze kentini havadan düzenlediği saldırılarla yerle bir eden İsrail, 15 Eylül’den itibaren de kara saldırılarına başladı.
Filistinlilerin ifadesiyle İsrail onları bir nevi “hızlı ölüm” (bombardımanlar) ile “yavaş ölüm” (göç) arasında seçim yapmaya zorluyor. Yaklaşık 1 milyon kişinin yaşadığı kentte çoğu Filistinli “ikisi de bir çeşit ölüm” diyerek yerlerini terk etmiyor. Terk edenler ise gittikleri yerlerde çok ilkel ve zorlu şartlarda yaşamaya çalışıyor.
2 yıldır bir yerden diğerine sürülüyorlar
Gazze kentinden göç ederek orta kesimdeki Deyr el-Belah kentine gelenler, kentte metrekare başına düşen insan sayısında yaşanan artış nedeniyle çadır kuracak yer bulmakta bile zorlanıyor.
Bu nedenle çadırlar birbirlerine neredeyse bitişik denecek derecede yakın yerlere kuruluyor ve içlerinde de birkaç aile birden barınıyor. Altyapının olmadığı bu yerlerde elektrik ve su bulunmuyor. Hususiyetin olmadığı bu çadırlarda yaşayan Filistinlilerin ahvali, sadece “hayatta kalmanın” derdine düşmüş olduklarını gösteriyor.
Cibaliya sakinlerinden ve Deyr el-Belah’a göç eden Hamdi Ebu Tabak (63) da bu haldeki binlerce Filistinliden sadece biri. Hamdi amca, kendi çocukları ve torunlarıyla birlikte bir çadırda yaklaşık 25 kişi yaşıyor.
Aşırı kalabalık çadırda neredeyse oturmaya bile yer bulunmuyor. Çadırın dışında yaktığı ateşte 25 kişiye çorba pişiren Hamdi amca, kendi deyimiyle 2 yıldır bir yerden diğerine “bir eşya gibi atılıp durduklarını” ifade ediyor.
“Çektiğimiz çileyi bir Allah bilir”
Göçün fiziksel ve mental yorgunluğunun dışında maddi olarak da kendilerini çok zorladığını anlatan Hamdi, “Nakliye için 2 bin şekel yani yaklaşık 1000 dolar istiyorlar, bizim 100 şekelimiz bile yok. Defalarca bir yerden diğerine sürüldük. Son olarak Deyr el-Belah’a geldik ama burada da kendimize yer bulamadık. Kumaş parçalarından kendimize bir çadır yapıp kendimizi içine attık.” dedi.
Hamdi amca, eskiden güzel ve temiz yiyecekler yerken şimdi sadece mercimek, makarna ve konserve türü gıdalar yediklerini, ateş yakmaya odun bulamadıkları için zararlı olsa da plastik yaktıklarını söylüyor.
“Çektiğimiz çileyi bir Allah bilir. Bir ben değil, bütün Gazze bu durumda.” diyen Ebu Tabak, çadırda yaşayan aile fertlerinin öğlen olmasına rağmen hala kahvaltı yapmadığını anlattı.
Arap ülkelerine seslenen Ebu Tabak, “Bu çocukların günahı ne. 2 yıldır okula gitmediler. Sadece su taşımak ve aşevlerinden yemek getirmekle meşguller. Bizim savaşla işimiz yok, bizler sivil insanlarız. Bu savaşı durdursunlar.” diye feryat etti.
Bir ölümden diğerine uzanan meşakkatli yolculuk
“Orada da (kuzeyde) emniyette değildik burada (Deyr el-Belah) da. Bugünleri yaşayacağımız aklımıza gelmezdi.” diyen Ummu İyad Ebu Tabak da “ölümden çıkıp ölüme geldiklerini” dile getirdi.
Çocukların kuzeyden Deyr el-Belah’a kadar onca yolu yürümek zorunda kaldığını aktaran Ummu İyad, çektikleri sıkıntıyı, “Yolda açlıktan ve susuzluktan ağlamaya başladılar. Biz de onları ne kucağımıza alabildik ne de yürütebildik. Mecburen bir gece sahil kenarında dışarda gecelemek zorunda kaldık.” şeklinde anlattı.
deebi.net | Hayatın içinde…