Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu vesilesiyle dünya liderlerini ağırlayan New York, Gazze Şeridi’nde süren soykırımla ilgili özel bir zirveye ev sahipliği yapıyor.
Fransa ve Suudi Arabistan öncülüğünde BM çatısı altında düzenlenen “Filistin Meselesine Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi” konulu yüksek düzeyli uluslararası konferansta, Avrupa’dan art arda Filistin’i tanıma açıklamaları geldi.
Başlatılan bu diplomatik girişim, yaşanan İsrail soykırımına çözüm bulmayı hedefliyor. Ancak atılan adımlar, uluslararası arenada yeni tartışmaları da beraberinde getirdi: Soykırım gölgesinde alınan bu kararlar, Filistin halkının meşru haklarını mı güçlendiriyor, yoksa yalnızca sembolik bir mesajdan mı ibaret? Filisin Devleti’nin tanınması neyi değiştirecek?
Girişim, onlarca yıldır süren soykırım sorununun iki devletli bir çözümle, yani İsrail ve Filistin devletlerinin yan yana var olacağı bir düzen üzerine kurulmasını amaçlıyor. Bunun için ise bağımsız Filistin Devleti’nin tanınması temel bir şart olarak öne çıkıyor.
Filistin Devleti’ne destek neden arttı?
Katil İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve yol açtığı ölüm ile yıkım, daha fazla ülkenin Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanımasını tetikleyen en önemli etken oldu.
Gazze Şeridi’nin Sağlık Bakanlığı’na göre soykırımcı İsrail’in saldırılarında en az 65 bin kişi hayatını kaybetti. Uluslararası araştırmacılar ise gerçek ölü sayısının bundan çok daha yüksek olduğunu belirtiyor.
BM’nin Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, 16 Eylül’de Cenevre’de yayımladığı raporda, İsrail’in Gazze’de “Filistinlileri yok etmek amacıyla soykırım yapmakta olduğu” tespitine yer verdi. Raporda, eli kanlı Başbakan Netanyahu ve eli kanlı Cumhurbaşkanı Herzog dahil en üst düzey devlet yetkilileri “soykırımı teşvik” ile suçlanıyor.
Uluslararası topluma soykırımı sona erdirme ve sorumluları cezalandırma çağrısı yapılan raporda, “Bunu durdurmak için harekete geçmemek suç ortaklığı anlamına gelir” uyarısı da yer alıyor. Ancak soykırımcı İsrail suçlamaları reddederken, en yakın müttefiki ABD ile birlikte Filistin’i tanıma planlarını da kınayarak bu adımı Hamas’a ödül vermekle eş tuttu.
Filistin’in devlet olarak tanınması ne anlama geliyor? pic.twitter.com/jnBeCnKPpr
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) September 23, 2025
Tanıma barış getirebilir mi?
Tek başına Filistin devletinin tanınmasının, katil İsrail’in Gazze’deki soykrıım saldırılarını durdurmayacağı açık.
Haaretz yazarı Gideon Levy, yayımladığı yazısında “soykırımı sürdüren bir ülkeye karşı boykotlar uygulanması ve cezai önlemler alınması gerektiğini, Filistin Devleti’ni tanımanın ise bunların yerini doldurmayacağını” belirtiyor.
Levy, “Soykırım, uluslararası toplum tarafından atılacak somut adımlar olmaksızın durdurulamaz” görüşünü savunuyor.
Diplomatik ve hukuki statü
Filistin devletinin tanınması, ülkenin diplomatik statüsünü yükselterek mevcut uluslararası diplomatik, bürokratik ve hukuki mekanizmalar içinde daha güçlü bir konum sağlıyor. Filistin heyetlerinin itibarı artarken, ikili anlaşmalar ve resmi misyonların önü açılıyor. Bu durum, ileride uluslararası mahkemelerde de kullanılabilecek bir hukuki zemin yaratıyor.
Siyasi baskı ve yalnızlaştırma
Bir blok halinde artan tanımalar, soykırımcı İsrail üzerindeki diplomatik baskıyı artırıyor. Tel Aviv’in “yalnızlaştırılması” algısı güçlenirken, bazı ülkeler ilişkilerini gözden geçirmeye başladı. Ancak bu baskının sonuçları, ABD gibi kilit aktörlerin tavrına bağlı olmaya devam ediyor. Uzmanlar, eli kanlı Netanyahu’nun bu gelişmelere tepki olarak yeni ilhak planları açıklamasından endişe ediyor.
Bazı eleştirmenler tanıma kararlarını “siyasi tiyatro” olarak görse de semboller diplomaside somut sonuçlar doğurabiliyor. Tanıma, insani yardım kanallarının açılması, yeniden yapılandırma süreçlerinin hızlanması ve uluslararası finansman mekanizmalarında Filistin lehine pozisyon alınmasına zemin hazırlayabilir.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden Hugh Lovatt’a göre, “Tanıma, Filistinlilerin kendi kaderini tayin haklarının yeniden teyit edilmesi bakımından kritik.”
Sahadaki gerçeklik değişiyor mu?
Uzmanlar, tanımanın tek başına Gazze’deki soykırım saldırılarını ya da Batı Şeria’daki yerleşim politikalarını değiştirmeyeceğini vurguluyor.
Filistin Kamu Diplomasisi Enstitüsü Direktörü Ines Abdel Razak, “Batılı devletler sembolik jestleri benimserken, Filistinlilere ne adalet ne de devlet kalıyor” diyerek gerçeklik ile diplomasi arasındaki uçuruma dikkat çekiyor.
New York Deklarasyonu
BM Genel Kurulu’nun kısa süre önce kabul ettiği New York Deklarasyonu, iki devletli çözüm için şimdiye kadar ortaya konan en kapsamlı yol haritalarından biri olarak değerlendiriliyor.
Deklarasyon, Hamas’ın silahsızlandırılmasını ve yönetimde yer almamasını öngörürken, geçici bir uluslararası gözetim ve teknokrat hükümet modeli üzerinde duruyor.
Ayrıca Doğu Kudüs’ün statüsüne dair müzakerelerin başlatılması, Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşimlerin dondurulması ve Gazze’de insani koridorların açılması gibi konular da öne çıkıyor.
Uzmanlara göre New York Deklarasyonu’nun en dikkat çekici yanı, Batılı ülkeler ile Arap dünyasının uzun süredir ilk kez böylesine ortak bir irade ortaya koyması.
Ancak uygulamanın sahadaki güvenlik ortamı, katil İsrail’in siyasi tavrı ve ABD’nin yaklaşımı gibi engellerle karşılaşabileceği vurgulanıyor.
Tanıma ilk adım
Tanıma kararları, Filistin meselesini yeniden uluslararası gündemin merkezine taşıdı. Uzmanlar bunun tek başına yeterli olmadığını, ateşkes ve kalıcı barış için somut adımların da atılması gerektiğini vurguluyor.
Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden Anas Iqtait’in ifadesiyle: “Tanıma bir politika değildir; bir başlangıçtır. Gerçek iş, ertesi gün başlar.”
deebi.net | Hayatın içinde…