
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, TRT Haber’de gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı’nın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
69 orman yangınından 67’si kontrol altına alındı
En son açıklamamızdan bu yana 69 yangın çıktı ülkemizde. Bunlardan 67’si kontrol altına alındı, söndürüldü, soğutma çalışmaları devam ediyor. Bursa Osmaneli-Harmancık’taki yangınla birlikte bunların hepsi için tamamen kontrol bilgisini kamuoyumuzla paylaştık. Şu anda iki aktif yangınımız var. Herhangi bir şekilde bir tehlike ya da tehdit oluşturmuyor. Birisi Afyon’da, Hocalar’da, diğeri de Denizli Tavas’ta. Akşamüstü çıktı bu yangınlar. Arkadaşlarımız şu anda onlara da müdahale ediyorlar.
Şu anda orman yangınları bütün dünyanın başlıca problemi olmaya devam ediyor. Özellikle küresel iklim değişikliği faktörünü bu grafikten de görebiliriz. Son 10 yıl içerisinde orman yangın alanları iki kat artmış durumda dünyada ve yangınların şiddeti de iki kat artmış durumda. Yani bunları iklim değişikliğine birebir de bağlayabiliriz, çok net. Yanan alanlar itibariyle de çıkan yangınların şiddeti ve hasar bırakıcılığı itibariyle de iki katına çıkmış vaziyette.
Birleşmiş Milletler bir öngörüde bulundu. 2030 yılına kadar orman yangınlarında %14, 2050’ye kadar da %30 artış var. 2024 yılı için iki veri verelim, 100 yılın en sıcak yazı oldu 2024 yılı ve son 10 yılın da yine en kurak yazı oldu. Biz burada bunun sonuçları ne oldu, o itibarla da bakabiliriz. 2002 ile 2012 arasında yanan alan itibariyle, yani toplam bütün dünyada yanan alan 44 milyon hektar.
2013’le 2023, yani sadece son 10 yılda 94 milyon hektara çıktı bu. Dolayısıyla dünya hızlı bir şekilde orman varlığını kaybediyor. Aslında buradan da bu sonuç çıkıyor. Dünyada son 9 yıl, 1880’den bu yana en sıcak 9 yıl oldu. Yani bütün veriler aslında bize iklim değişikliğinin sonuçları itibarıyla bizi nasıl etkileyeceğini gösteriyor. Biz bugün orman yangınlarını konuşuyoruz o itibarla ama hayatımızın tamamını etkilemeye aday aslında bir sistem geliyor açıkçası.
Geçen yılın aynı dönemine bakacak olursak, Avrupa’da 140 bin hektar yanmıştı. Avrupa’da yıl başından bu yana yanan alan 300 bin hektar. Yani sadece dünya, sadece Avrupa dediğimizde hep iki katına yakın işte bu rakamları da teyit etmiş oluyor.
Biz bu yılın ilk 6 aylık kuraklık haritalarını sizinle paylaşmak istiyorum. Siyah olduğu zaman olağanüstü kurak. Rengin koyulaşması çok bizim için tehdit içeriyor. Rengin açık olması da malum, işte nemli, hafif nemli, yarı kurak vesaire. Tekrar bakalım. Bakın 2024, koyulaşmaya başladı. İşte bizim sürekli bir biçimde bütün vatandaşlarımızı her fırsatta, her platformda bilgilendirdiğimiz, dikkatli olalım dediğimiz konu bu, sebep de bu.
Tabii biz bütün bunları konuşurken ya ilk defa mı kurak oluyor? İlk defa mı rüzgar oluyor gibi eleştirileri çok duyduk. Elbette hani bunların hepsine tek tek gereken cevapları verdik ama tekrar burada başka bir veriyle, başka bir tabloyla bunun cevabını verelim.
2020-2024, 5 yıl itibariyle bizim bulunduğumuz coğrafyada yanan orman alanlarını, mevcut o ülkelerin orman varlığıyla bir oranlayalım. Çünkü birçok şeyi konuşuyorsunuz. Sebepleri konuşuyorsunuz, gerekçeleri konuşuyorsunuz, bunlara karşı koyma kabiliyetinizi konuşuyorsunuz. Bu yangınların nasıl söndürülebileceğine dair metodolojileri konuşuyorsunuz ama günün sonunda bu konuda başarılı olup olmadığınızın göstergesi sonuç rakamları, istatistikler.
Ben sadece Türkiye için burada göstermek istiyorum. Bizim 23,4 milyon hektar orman alanımız var. 2024 yılında bunun %0,11’i yandı. 2020 ile 2024 yılı arasında da bu oran %0,18. Neden 5 yılı aldığımızda arttı? 2021’deki ve daha sonraki büyük yangınlar sebebiyle.
Peki aynı coğrafyada olduğumuz başka ülkelere bakalım. Fransa hariç bu ülkelerin tamamından iyi durumdayız. Yine söylüyorum, ilk sütun o ülkelerin orman varlıkları. İkinci sütun 2024’te yanan alanlar. Üçüncü sütunda 2020-2024 yılı arasındaki 5 yıllık ortalama yanan orman alanları.
İtalya’ya bakalım. 11,1 milyon hektarlık orman alanı var. %0.36. Kıyaslayalım, bizde %0.11.
Son 5 yıla bakıyoruz; %0.74, bizde %0.18. Portekiz’e bakalım; %2.18 2024, %1.15 2020-2024 arası. Haydi bakalım diğer coğrafyalara da. Amerika’ya bakalım, Kanada’ya bakalım… Yani bütün dünyaya baktığımızda işte hem 5 yılda, hem geçen yılda, bu yılın istatistiklerinde yıl sonu itibariyle tekrar aynı bu şekilde, Allah nasip ederse bir program yapar da karşılaştırırız.
Önemli olan sonuç. Yani sizin gayretleriniz, çabalarınız, kabiliyetleriniz, analizleriniz sonuca ne kadar yansıyor ya da yansımıyor? İşte gösteren tablo bu.
Yani kim ister ki kendi ekosistemi mahvolsun, harap olsun. Dolayısıyla siz ülke olarak hem kendi gerekçelerinizi bu anlamda azaltmak durumundasınız. Yani yangın çıkmasıyla ilgili gerekçelerinizi en aza indirmeniz gerekir. Hem de yangın çıktığı zaman ona müdahil olacak hem metotlarınızı hem kabiliyetlerinizi hem de tecrübenizi artırmanız gerekir.
“Çıkan yangınların %96’sı insan kaynaklıdır”
Bunu çeşitli vesilelerle belirtiyoruz. Çıkan yangınların %96’sı insan kaynaklıdır. Doğrudan ya da dolaylı. Ne demek istiyorum doğrudan ya da dolaylı? Yani siz işte yapmanız gereken bir şeyi yapmamışsınızdır, o bir yangın çıkarmıştır. O etki etmiştir. Yine insanla alakalı bir şey. Ya da bazı şeyleri ihmal etmişsinizdir, göz ardı etmişsinizdir.
Yani size bu orman yangın verilerinden hareketle söyleyeyim. 2024 yılının Ocak-Temmuz’uyla 2025 yılının Ocak-Temmuz’unu kıyaslayalım. Aynı dönemde, an itibariyle söylüyorum, 4 bin 268 yangın çıkmıştı geçtiğimiz yıl, aynı dönemde, Ocak-Temmuz arası. Bunun 2 bin 209’u orman dışında çıkmıştı, 2 bin 59’u da orman içinde çıkmıştı.
Bu yıl 4 bin 477 yangın çıktı. Yani yangın sayısında 209 tane yaklaşık yangın fazla çıktı. Bunun 2 bin 549’u orman dışı alanda çıktı, 1.928’i ormanlık alanda çıktı.
Farklılaşmaya başladı. Neden? Orman dışı alan, adedi artmaya başladı. Buradaki problem şu: Çıkan yangınların %57’si orman dışında çıktı. Bu yangınların tamamı ormana sirayet etmeden sona erdi. %30’u orman dışında çıktı, ormana sirayet etti. %13’ü de orman alanında başladı ve bu şekilde gelişti.
Çıkan yangınların %57’si orman dışı alanda başladı ve orada yine bizim tarafımızdan, büyük oranda bizim tarafımızdan müdahale edildi ve söndürüldü. %30’u da orman dışı alanda başladı ve ormanlık alana sirayet etti. %13’ü de ormanlık alanda başladı. Yani %43’ü ormanlarımızı yaktı, %57’si ormanlarımızı yakmadan orada söndürülmüş oldu.
Yani şöyle çok enteresan bir şey. Siz aracınızla gidiyorsunuz, son dönemde de artmaya başladı, aracınız alev almaya başlıyor. Sizin aracınızda yangın tüpü yok. Bir kenara çekiyorsunuz. O çektiğiniz kenardan belki direkt ormana ya da önce açık alana, daha sonra da ormana. Sigara izmariti. Yani bir sigara izmaritiyle çıkan yangınlar ya da işte kontrolsüz yakılan ateş. Bütün bunların hepsini topladığımızda %96’sı insan, doğrudan ya da dolaylı insan kaynaklı. %4’ü de doğal nedenlerle, işte yıldırım düşmesi vesaire gibi sebepler.
Şimdi, önce hepimiz şunu kabul etmemiz gerekir. Yangının çıkması için faktörler var. Biz ona 3-30 faktörü diyoruz. Yani yangının eğer çıkması için bu gerekçeler, bu faktörler bir araya gelirse orada çok küçük bir sebebe bakıyor sadece. Eğer hava sıcaklığı 30 derecenin üzerine çıkmaya başlamışsa, rüzgarın hızı saatte 30 kilometrenin üzerine çıkmışsa, nem de %30’un altına düşmüşse, o zaman 3 30 faktörü gerçekleşmiş demektir.
Eğer bu yüksek sıcak, düşük nem ve yüksek rüzgar varsa orada hepimizin her şeye dikkat etmesi gerekir. Onu şöyle söyledik hep biz, eğer mümkünse açık alanda, kapalı alan dışında daha doğrusu ateş yakmayalım ya da ateş yanacak herhangi bir şeyi engelleyelim. Şimdi Çeşme’deki şiddet, rüzgarın şiddeti saatte 100 kilometrenin üzerine çıktı.
Cumhuriyet tarihimizin en güçlü hava ve kara filosuna sahibiz. 27 uçağımız var, 105 helikopter var, rezerv güçlerle birlikte. 14 Bayraktar İHA’mız var. Bunlarla 7/24 ülkemizi tarıyoruz. Havadan ve karadan müdahil oluyoruz. Otağ Yangın Yönetim Uçağımız var ki içindeki bütün teknik donanım, TUSAŞ’a teşekkür ediyorum, buradaki mühendis kardeşlerimiz tarafından gerçekleştirildi. Üç boyutlu o yangın alanını tarayıp bize yangının şiddetini, gidiş yönünü, arkadaşlarımızın konumlarını ve konumlanmaları gereken yerleri gösteriyor.
Şöyle düşünün, oradaki bütün veriler buraya akıyor zaten. Buradaki arkadaşlarımız tarafından ve diğer yer unsurlarına da aktarılıyor. Tabii bütün bunları söylerken adetleri konuşabilirsiniz ama yine ben size rakam olarak gelinen sonucu söyleyeyim. 2002’de bizim hava araçlarımızın su atma kapasitesi sadece 73 ton. Bugün 438 ton… Yani ikisinin arasındaki devasa farkı görüyoruz.
2002’de kara aracı olarak, arazöz olarak sadece 637 tane arazözü vardı Türkiye’nin. Bugün 1786 tane… İlk müdahale aracı diye bir şey yoktu. Şu anda 2 bin 742 tane. Bunlar çok hızlı bir şekilde hareket edip arkalarındaki hızlı müdahale kitleriyle beraber oradaki çıkan yangına ilk anda müdahale eden arkadaşlarımız. Zaten şu veriyi de vereyim. Bu sebeple biz yangınların %95’ini 10 hektara ulaşmadan söndürmüş oluyoruz. Yani herhangi bir şekilde hani bu 4 bin 477 rakamını verirken de onu söyledim. Bu yangınların hepsinin ekranlarımıza çok şiddetli yangınlar olarak yansımamasının işte gerekçesi bu kabiliyet. Sadece 300 tane iş makinası varken şu anda 831 iş makinası var.
Yani haber bültenlerine gelmeyen yangınların sayısı bir hayli fazla diyorsunuz. Aynen öyle. Yani dolayısıyla bizim buradaki bu kabiliyetimiz bize bunları sağlıyor. Bunlar da 1600 noktada konuşlu kara araçlarımız. Hava araçlarımız da 58 noktada konuşlu. Bu kara ve hava araçlarını konuşlandırırken risklere bakıyoruz.
Hava araçlarının kullanımıyla alakalı sizin coğrafik şartlarınız önemli. Yani her aracı her yerde kullanamazsınız. Dolayısıyla buradaki konumlandırmalar da buna göre aslına bakarsanız. Şimdi sizin uçaklarınız var, helikopterleriniz var. Uçaklarınızın da içerisinde kategorileri var. Helikopterlerinizin de içerisinde kategorileri var. Çok kırıklı, kanyonlu, ulaşılması zor olan yerlerde özellikle iç kısımlarda uçakların, amfibik uçakların geniş yüzeylere ihtiyaç duyduğu yerlerin olmadığı bölgelerde çıkan yangınlara helikopterlerle müdahale edersiniz.
Her aracın sizin ülkenizde coğrafi koşullara göre kullanılabilme olasılığı farklıdır. Yani hiçbirisi bir diğerinin alternatifi değildir. Örneğin uçaklar manevra kabiliyeti itibariyle daha düz yerlerde ve su kaynağı itibariyle sorunsuz olan yerlerde daha çok işinize yarar. Çünkü saniyelerle yarışıyorsunuz. Ancak biraz önce söylediğim gibi kırıklı araziler, kanyonlar, derin vadiler, işte gördüğünüz gibi uçak düz alanda atışını yaptı ve gitti. Ancak helikopterler işte o uçakların manevra yapamayacağı yerler ya da bakın yangın göletleri ki yani bu yangın göletleri de gerçekten bu anlamda son derece bizim işimizi kolaylaştırıyor. Hemen hızlıca, yaklaşık 5 bine yakın yangın göletimiz var. Bunlarla hemen bunları alıp yangına müdahale ediyor. İkisi birbirinin rakibi değil ya da kara araçlarıyla hava araçları birbirlerinin rakipleri değil. Bunların hepsi birbirini tamamlayan bütünün bir parçası.
Helikopterler, uçaklar yangının yere bastırılmasıyla ilgili yani zemine indirilmesiyle ilgili görev icra ederler, bir. İkincisi, yangının gidiş yönünün yavaşlatılmasıyla ilgili bir görev icra ederler. Üç, yangının daha ileriki bölgelere ya da alanlara, biz onlara spot atma diyoruz, yani kıvılcımın bir şekilde daha ileri sağa, sola genişlemesini sağlayacak herhangi bir unsur olduğunda onlara müdahale etmede kullanılır. Bu son derece önemli. Peki bu arada bunlar yapılırken kara ekipleri ne yapar? Kara ekipleri de yangının, o alevinin şiddetinin azalarak yere indiği anlarda o alana girerler, yangını çevrelerler ve gittikçe sıkıştırarak yangını boğarlar ve söndürürler. Etkili demek doğru değil.
Kara araçlarına da ihtiyacınız var, hava araçlarına da ihtiyacınız var. Bunların her türlü kategorisini de kullanmak üzere bunlara ihtiyacınız var. Örneğin şuradan bir uçak su alamaz ama sizin o helikoptere orada 5 dakika içerisinde ihtiyacınız vardır. Ama başka bir yerde uçak hemen hızlıca denizden ya da bir barajdan su alır, öyle bir şekilde gelir suyu bırakır ki diğerlerinden daha etkili olur. Yani bu yere, zamana, sizin bu yangınla ilgili mücadelenizin biçimine ve gidişatına göre değişir.
5.000’e yakın sulama göletimiz var. Daha doğrusu sulama göleti demeyelim bunlara. Yangın havuzu diyelim. Yangın havuzları var. Bunlar aynı zamanda oradaki yaban hayatı için de son derece önemli. Çünkü bunlar dağların tepelerinde, insanların olmadığı yerlerde ama risk için bizim tespit ettiğimiz yerlerde yapılmış olan göletler, yangın göletleri.
Bizim beş gece görüşlü helikopterimiz var. Biz bunu geçen sene de kullandık. Bu sene kullanmak için ortam ya da gerekçemiz olmadı. Bunu özellikle altını çizerek söylüyorum. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de gece görüşlü helikopterlerin kullanılması bir can tehlikesinin olması durumunda, yerleşim yerlerinin ya da kritik tesislerin korunması gerektiğinde kullanılır. Çünkü gece uçuşu o kadar kolay bir hadise değildir. İşte teller vardır, yükseltiler vardır ve dünyada da pek çok ülkede aynı bizim gibi eğer gece görüş kullanılacaksa bizim gibi yapılır.
Şimdi bize hep söyleniyor, hemen buraya bir gece görüşü gönderelim. O şekilde değil. Ben buradan tekraren şunu belirtmek istiyorum. Biz hiç kimseyi ikna etmek için ne kara araçlarımızı ne hava araçlarımızı ne gece görüşlerimizi geçit yaptıracak durumda değiliz. Yangının durumuna, seyrine, gerekliliklerine göre hem kara araçları hem hava araçları, eğer gerekiyorsa da gece görüşler kullanılır. Yani bu sadece biz istedik diye olabilecek bir şey değildir. Bunu tamamen gereklilikler belirler. Bütün dünyada olduğu gibi. Bu işin bilimiyle alakalı bir konudur, özelliğiyle ilgili bir konudur. Yani elbette uzmanlığı olmayan kişilerin yorumları bu. Dolayısıyla bu konunun altını çizmek istiyorum. Bir şey daha var. O da yine siz söylemediniz ben söyleyeyim. Gece görüşlü uçaklar. Dünyada gece görüşlü uçak diye bir şey yok. Yani gece görüşlü, işte ekipmanları kullanan pilotların kullandığı helikopterler vardır.
Şu anda bizim 3 ton su atan ve dünyada da sayı itibariyle en çok kullanılan Air traktörlerimiz var. Bunlardan 12’sini teslim aldık şu ana kadar. 8 tane daha alacağız ve bunları 20’ye tamamlayacağız.
Hemen yine burada bir not söyleyeyim. Şimdi bir şeyi eleştirirken bilerek yapmak lazım. Onları o utançlarıyla baş başa bırakayım da. Bu uçakların farklı versiyonları ilaçlama için kullanılıyor olabilir. Ya 150 litre atıyor falan denmiş. Herhalde bir uçağa bindirip göstermemiz gerekecek uçurup. 3 ton atıyor. Son derece manevra kabiliyeti yüksek. Bizim de işte üçer ya da beşer kollarla uçuşlarını yaptırdığımızda 15 tona kadar o gittiği güzergahta etkili olan çok ciddi bir araç bu. Bunları 20’ye tamamlayacağız. Diğer taraftan da TUSAŞ’la anlaşmamız var. 2028’e kadar bize ağır sınıf yangın söndürme helikopterinin teslimine başlayacaklar 2028’den itibaren. Dolayısıyla bu da bize güç katacak.
25 bin kardeşimiz var. Bunların içerisinde emekli olanlar oldu. Bu yılın içerisinde biz geçtiğimiz yıldan itibaren hazırlıklarına başladık ve 8 bin 500 arkadaşımızı dahil ettik saflarımıza. Bu arkadaşlarımız yeni ateş savaşçılarımız, öyle tabir ediyoruz kendileriyle. Bir de bunun dışında yine AFAD’ın, karayollarının, devlet su işlerinin, gerektiği zaman askeriyenin, 132 bin gönüllümüz var, kayıtlı. Yani kendilerine her an ulaşabileceğimiz kardeşimiz var. Bunun dışında farklı kurumlar, sivil toplum kuruluşları, bunların hepsi bizim insan gücümüz aslında. Yani kimisi direkt alevlerle savaşır, içeri girer, göğüs göğüse çarpışır. Kimisi onun bir adım arkasında ona lojistik destek verir. Kimisi de onun bir adım arkasında, üçüncü halkada onlara yine ihtiyaçları olan ne varsa lojistik destek verir. Yani bir bütün olarak bakıyoruz.
Bir de burada özellikle ifade etmek istiyorum. O yörede yaşayan vatandaşlarımız hem yöreyi çok iyi bilmeleri hasebiyle hem kendi bölgelerini koruma iç güdüsüyle bize gerçekten çok faydalı oluyorlar. Burada da işte bu dediğim üçüncü halkada bu kardeşlerimizin bize olan katkıları çok büyük. Şimdiden bu vesileyle kendilerine çok teşekkür etmiş olayım.
Lastiği patlak traktörle su yetiştirmeye çalışan çiftçi
Römorkörünü verdik, su tankerini verdik. Kendisi, yani aslına bakarsanız, çok ısrarcı olduğumuz için aldı onu. Hayır, bu benim yapmam gereken bir şey diyor zaten. Bu da bizim insanımızın ne kadar kalender olduğunun bir göstergesi.
Ben bu ülkenin bir bakanı olarak değil, bir evladı olarak bize gerek sahada, gerekse ekranları başında dua ederek destek veren, bize güç veren bütün vatandaşlarıma teşekkür ettim ve onlarla gurur duyduğumu söyledim. Biz dünyaya en ufak bir problemde, en ufak bir sıkıntıda dayanışmanın nasıl olabileceğini her zaman göstermiş bir milletiz. Bu Kurtuluş Savaşı’nda da böyle oldu, 15 Temmuz’da da böyle oldu, depremde de böyle oldu, yangında da böyle oluyor. Yani dolayısıyla burada çok küçük bir sesi fazla çıkan grubun bunların üstünü kapatmasına, gözden kaçırmasına izin vermemek lazım. Bu vesileyle tekrar bütün vatandaşlarıma canı gönülden teşekkür ediyorum, gurur duyduğumu ifade ediyorum.
Bir şekilde insanların kafasını karıştırıcı yayınlara karşı Bakanlığımız da, İletişim Başkanlığımız da, diğer birimlerimiz de gereken cevapları veriyorlar. Ama burada şunu söylemek istiyorum. Biz 10 tane gencecik fidanı toprağa verdik. 3 vatandaşımız da geçtiğimiz Bursa’daki yangına işte su tankerleriyle su taşırken kaza geçirdiler. Ama hiç kimse tekrar o alevlerin arasına girmekte ya da onlara destek olmaktan geri durmadı, durmuyor. Onları sadece bu yaptıklarıyla, bu yaptıkları kötülükleriyle çünkü kötü her yerde kötü, baş başa bırakıyorum ve onları vatandaşlarımızın vicdanına havale ediyorum.
Bursa üzerinden örneklendirelim. Ondan önce yeniden yani yanan yerlere otel yapılıyor vesaire diye biz bunu açık bir şekilde meydan okuduk. Yine söylüyorum, yanan ya da hasar gören yerlere eğer bu tarz bir yapı olduğunu gösterebilen varsa ki ben bakanlık görevimde 2 yılı geçtim, 2 yıldır bunu söylüyorum. Bugüne kadar bir örnek bile gelmedi. Çünkü yok öyle bir şey. Anayasamızın ilgili hükümleri gereğince biz oraları ağaçlandırmak zorundayız. Bu anayasal bir görev. Yanan alanların bir sonraki yılın sonuna kadar en geç, bu bizim hedefimiz, tohumla ya da fidanla buluşturmak gibi bir hedefimiz var ve bunu da gerçekleştiriyoruz.
Her şeyimizi bilimsel temellere göre yapmamız gerekir. Yani hiç kimse ben karar verdim, bundan sonra buraya bu ağacı dikeyim demez. Öncelikle şunu söyleyeyim. Ülkemizde sadece çam ağacı dikilmez. Karadeniz’in ağaç örtüsü, bitki örtüsü farklıdır. Akdeniz’inki farklıdır. Doğu, Güneydoğu’ninki farklıdır. Batı Karadeniz’inki farklıdır, Doğu Karadeniz’inki farklıdır. Meşe, sedir, ladin, kestane, kızılağaç, bunların hepsi farklı türler ekiliyor. Neye göre ekiliyor? Oradaki hakim bitki örtüsünün devamı olan neyse ona göre yapılıyor bu iş. Her bölgenin iklim yapısı farklı, toprak yapısı farklı, rakımı farklı. Yani siz istediğiniz bir ağacı, istediğiniz bir fidanı Türkiye’nin herhangi bir tarafında götürüp artık ben karar verdim, burada bu bunu ekeceğim diyemezsiniz. Deseniz bile o tabiat sizi dinlemez. Yani oradaki o ağaç hangi koşullarda büyüyecekse, onun vatanı neresiyse orada büyür.
Dolayısıyla burada bütün ağaçlar çam ağacıyla değiştiriliyor ya da yangın oldu, oradaki bitki örtüsüne hiç bakılmadan hepsi çam ağacıyla değiştiriliyor diye bir algı kesinlikle doğru değil. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Yani özetle her coğrafyanın kendisine özgü koşulları vardır, kendisine özgü bitki türü vardır. Onların devamını sağlarsınız. Yani bununla ilgili, aslına bakarsanız Kasım 2023’tü, bir çalıştay yapıldı. Türkiye’deki bu konuda bütün uzmanlarımız bir araya geldi. Türkiye’nin ağaçlandırma politikası, ağaç envanteri ve ormanlaştırma metodolojileriyle ilgili çalışmalar orada masaya yatırıldı. Bu çalıştay sonuçlarına Orman Genel Müdürlüğümüzün sayfalarından da ulaşılabilir.
Orada hakim bitki örtüsü neyse, o vatanı neyse hangi bitki örtüsünün, orada onun devamı sağlanır. Yani zaten siz isteseniz de istemeseniz de biraz önce söylediğim gerekçelerle yani oranın biyoçeşitliliğini oluşturan sebepler neyse siz de ona göre yapmanız gerekir. Yoksa tabiatla inatlaşamazsınız. Burada da hani öncesi sonrası diye söyleyeyim.
Ben buradan özellikle işte yanan alanları şunun için kullanacaklar, bunun için kullanacaklar diyenlere o gerçek olmayan zanlarını bir kenara bırakıp hep birlikte bu alanları ağaçlandırmak için 11 Kasım’da ağaçlandırma bayramımıza bekliyorum. Hem kendileri görsünler o alanda ne olduğunu, hem de katkıda bulunmuş olurlar ağaçlandırmaya. 11 Kasım zaten milli ağaçlandırma bayramımız bizim. Bütün Türkiye’ye aylar öncesinden duyuruları yapılıyor. Buraya bütün aileleri, öğrencileri, kimler varsa davet ediyoruz. Ama özellikle bu alanların kullanımıyla ilgili farklı şeyler söyleyenleri ekstradan davet ediyoruz ki gelip bizatihi kendileri görmüş olsunlar.
Geçtiğimiz yılın 2024 yılının Ekim, Kasım aylarından başlayarak Türkiye’deki bütün köylere arkadaşlarımız ulaştı. Orada bilgilendirme çalışmaları yapıldı. Okullara gidildi. Okullarda özellikle öğreticilerin öğreticileri oluşturularak çok geniş bir kitleye ulaşmak istedik ki bu yıl yetişmedi ama Milli Eğitim Bakanlığımızla bir halihazırda protokol çalışmamız var. Bu protokol çalışmasını da inşallah gerçekleştirerek Türkiye’deki bütün okullarda, bir pilot gibi düşündük bu seneyi. Ama önümüzdeki yıldan itibaren mutlaka ama mutlaka öğrencilerimizin tamamına ulaşacağız bu konuda. Yine askerlerimiz, avcılarımız, işte diğer meslek grupları, özellikle Diyanet’in zaman zaman hatırlatmaları, bütün bunların hepsi aslında yangın öncesi hazırlıktı. Bir de bunun dışında yollar açtık, yangın yolları, işte yine bu yangın göletleri oluşturuldu. Yani yangın yollarıyla ilgili dünyayı altı kere dönecek kadar bizim orman içi yangın yollarımız var. İşte bunların tekrar bakımı, ilave bunlara yol yapmak. Bir ne kadar önemli olduğunu söyleyeyim. Sakarya’daki ilk yangın, Geyve’deki öyle bir hal almıştı ki arkadaşlarımız önünü bir şekilde çevirip yangının etrafını çevrelemek ve ekipleri yerleştirmek için uğraştılar. 5 buçuk saatte 58 km yol açtılar. Altını çiziyorum. 5 buçuk saatte 58 km yol açtı arkadaşlarımız. Bunlara yangın olmadan da hazırlık safhasında elbette yapıyoruz.
Karşı ateş
Bu çok teknik bir kavram. Bunu her zaman, her yerde, herkesin yapabilmesi mümkün değil. Bütün şartların olgunlaşması gerekir ve sizin de yaptığınız işin yangının söndürülmesinde etkili olması gerekir. O görüntüler ne zamanındı bilmiyorum ama elbette yangını yakanlar olarak, yangını başlatanlar olarak sosyal medyada yer aldı. Ama bu yangın söndürme tekniklerinin içerisinde karşı ateş vererek iki enerjinin birleşmesi ve daha sonra da azalmasını sağlamak var. Evet. Teknik olarak bu bütün dünyada da kullanılan bilimsel bir yöntem.
Neden çok dikkatli olmamız gerektiğini ısrarla, yüksek sesle, üzerine basarak söylüyoruz. Bütün vatandaşlarımıza tekrar dışarıda, açık alanda herhangi bir ateş yakmamalarını, Ekim ortasına kadar en azından. Dışarıda ateş oluşturabilecek, alev oluşturabilecek herhangi bir faaliyette bulunmamalarını özellikle istirham ediyorum. Yani işte çıkan yangınlardan bir tanesi sebep olarak da yansıdı. Kaynak yapıyorsunuz. Hemen yanınızdaki çöpü tutuşturuyorsunuz. Oradan ormana geçiyor. Ya da bahçenizi temizliyorsunuz. Rüzgar var. Çöplerini yakarak yok etmeyi seçiyorsunuz. O rüzgar o ateşleri alıp farklı yerlere götürüyor ve orman yanıyor.
Akhisar’daki yangın bir arıcının ormanın hemen kenarında o arılara duman vermek için yakmış olduğu ateşin rüzgarla kıvılcımlarının gitmesi sonucu devasa alanlar yandı. Yani küçücük bir kıvılcımın bütün ekosistemi yok edebileceğini hiçbir zaman için unutmayalım. Biraz önce başlangıçta söylediniz. İstanbul’daki o genç kardeşim, bütün bu uyarılarımızı ya evet yaptığım herhangi bir şey, bu da ateş çıkaran bir şey sonuç itibariyle diye düşünüp yapmasaydı o olmayacaktı. Ya da işte ne bileyim herhangi bir işletme tesisatlarının bakımını doğru bir şekilde yapmış olsaydı kendisinin hem de ormanın zarar görmesini engellemiş olacaktı.
Ayrıntılar geliyor…
Bu haber ile ilgili düşünceleriniz nedir?
Yorumlarda paylaşabilirsiniz.