
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, HaberTürk TV canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ilişkin soru üzerine Yılmaz, bu tutuklamada, yolsuzluk ve terör olarak iki boyut olduğunu söyledi.
Bu durumun bir yargı süreci olduğunu, dosyanın içeriğine ve delillere bakmadan lehte ve aleyhte yorum yapılmasını doğru bulmadığını belirten Yılmaz, hukuka ve yargıya hep birlikte güvenmek gerektiğini ifade etti.
Tutuklamanın “siyasi” olarak nitelendirilmesini son derece yanlış bulduğunu aktaran Yılmaz, ana muhalefet partisinin uzun süredir kendi içinde problem yaşadığını, yargı süreci vesilesiyle kendi içinde yaşadığı tartışmaları bir anlamda topluma mal etme çabası olarak gördüğünü dile getirdi.
Yılmaz, şöyle devam etti:
“Yolsuzluktan dolayı tutuklama kararı söz konusu. Dosyada terör boyutu da var. Terörden bir tutuklanma olsa bunun sonuçları farklı olacaktı tabii. Yolsuzlukla ilgili bir tutuklama olduğu için geçici bir tedbir olarak belediye meclisi kendi içinden birini seçecek, üyelerinden birini geçici başkan olarak seçmiş olacak. Böyle bir tedbir söz konusu. Çünkü mevcut durumda görevini ifa edebilecek durumda değil önceki başkan. Dolayısıyla bu tanımlanmış hukuki bir süreç. Ülkemizde ilk defa da böyle bir şeyle karşı karşıya değiliz. Hukukumuzda ne varsa o uygulanıyor. Bunu siyasi olarak nitelendirmek son derece yanlış. Belediye meclisinde de çoğunluğu CHP üyeleri oluşturuyor. Bu anlamda mesele partiler arası bir mesele değil.”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, ortada cumhurbaşkanlığı seçimi olmadığını, CHP’nin 2028’de yapılacak seçimler için şimdiden bir adaylık süreci oluşturduğunu söyledi.
“Bir aday olma acelesi niye?”
Muhalefetin, olmayan bir seçim için ön seçim yaptığını aktaran Yılmaz, “Bugün 2025 yılındayız, oldukça önemli bir süre var önümüzde. Niye bu acele o zaman? Bir aday olma acelesi niye? Herhalde şunu demek için diye tahmin ediyorum, ‘aday olduğum için bu yapıldı’ demek için bir adaylık atmosferi oluşturuldu. Bununla bir algı oluşturuldu. Olmayan bir seçim sanki gündemmiş gibi bir algı oluşturuldu. Şu anda ön seçim yapacak, adaylık ilan edecek bir şart yok ortada.” diye konuştu.
Söz konusu sürecin Türkiye’ye ekonomik maliyeti sorulan Yılmaz, sokakların marjinal guruplarla terörize edildiğini, demokratik protestonun çok ötesine giden manzaralarla karşı karşıya kalındığını ifade etti.
Yılmaz, hukuk devletine ve demokrasiye saygı duyanların tepkisini de eleştirisini de demokrasi içinde ifade etmesi gerektiğini, kaos görüntüsü oluşturma, sokakları terörize etme, Türkiye’de kargaşa ve istikrarsızlık havası oluşturma gayretlerinin sorumsuz bir siyaset anlayışının sonucu olduğunu dile getirerek, oluşturulan kargaşa ve güvenlik probleminin ekonomiyi de belli oranda etkilediğini ifade etti.
Dış dünyaya, Gezi benzeri Türkiye’de bir hareketlilik oluşturma, bunun üzerinden istikrarı bozma, kargaşa havası oluşturma ve bunun da ekonomiye olumsuz etkisini meydana çıkarma gibi bir mesaj verilmek istendiğine işaret eden Yılmaz, “Bunun böyle olmadığı kısa sürede zaten görülmüş oldu. Çok dar, marjinal gruplar dışında böyle bir şey söz konusu değil. Kısa süre içinde ben onların da o görüntülerin de ortadan kalkacağını düşünüyorum. Ülkemizde huzur var istikrar var. Bunu bozmaya da hiç kimsenin hakkı yok. Bu ülkenin istikrarı ve ekonomisiyle ilgili iktidarıyla, muhalefetiyle herkesin bir sorumluluk hissetmesi gerekiyor.” dedi.
“Niye erken bir seçim yapılsın? Türkiye’de seçim yapıldı”
Cevdet Yılmaz, bu yargısal sürecin sadece Cumhuriyet Halk Partili belediyeler üzerinden işletilmesine ilişkin söylemleri de değerlendirerek, kim suç işlemişse, kiminle ilgili bir dosya varsa yargının buna “iktidar, muhalefet” demeden bakmak durumunda olduğunu vurguladı.
Yargının baktığı hususların bir çoğunun CHP’nin kendi içinden gelen şikayetler ve ihbarlar olduğuna dikkati çeken Yılmaz, “Kim suç işlerse işlesin, ister iktidar belediyesi olsun ister muhalefet olsun o kişilere, o yönetimlere hesap sormak durumundayız.” ifadesini kullandı.
Hiç kimsenin suç işleme ayrıcalığı olmadığını dile getiren Yılmaz, ama herkesin de hukuk düzeni içinde kendini sonuna kadar savunma hakkı olduğunu vurguladı.
Yılmaz, yaşanan sürece bakıldığında, sosyal medyada önceden hazırlıklar yapıldığını, ortada sistematik şekilde toplumu yönlendirmeye dönük bir çaba olduğunu düşündüğünü söyledi.
Siyasetçilerin insanları sokağa çağırırken çok dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Yılmaz, Türkiye’de geçmişte bu tarz durumlar yaşanırken hayatını kaybedenler ve yaralananlar olduğunu, bu nedenle sokakta protestonun belli bir hukuk düzeni içerisinde yapılması gerektiğini dile getirdi.
Erken seçime yönelik söylentilere ilişkin soru üzerine Yılmaz, “Niye erken bir seçim yapılsın? Seçim yapıldı Türkiye’de. Halk gitti demokratik bir şekilde, Cumhurbaşkanımız yüzde 52 oyla seçildi. Karşısında 6 partinin olduğu bir seçimde gayet herkesin demokratik olarak yarıştığı, özgür, adil bir seçimle Cumhurbaşkanımız seçildi. Ne için şu anda erken seçim yapalım? Sırf CHP istiyor diye memlekette niye seçim olsun?” şeklinde konuştu.
Cari açığın tarihi düşük seviyelerde olduğunu ifade eden Yılmaz, bütçe açığının deprem harcamalarına rağmen yüzde 5’ler civarında ve kontrol altında olduğunu söyledi.
Yılmaz, Merkez Bankasının rezervlerinin de oldukça yeterli seviyelerde olduğunu vurgulayarak, ciddi anlamda bir rezerv birikimi sağlandığını belirtti.
Dünyadaki ve bölgedeki şartlara rağmen geçen yıl yüzde 3,2 büyüme kaydedildiğini ve bu büyümenin devam ettiğini dile getiren Yılmaz, “İstihdamımız artıyor, işsizliğimiz tek haneli rakamlarda. Enflasyon oranımız da yüzde 75’lerden yüzde 39’lara kadar, geçen yılın ortalarından bugüne bir düşüş eğilimi var. Bankacılık sistemimiz sağlam. Bankalarımızın sermaye yeterlilik oranları sağlam. Dolayısıyla temellerimiz güçlü ve sağlam.” diye konuştu.
Yılmaz, İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik soruşturmanın ekonomiye yansımalarına ilişkin soru üzerine, “Tabii ki etkilendik. Borsa düştü. Kurda Merkez Bankamızın ve diğer kurumlarımızın çabalarıyla nispeten ilk gün biraz bir hareketlilik oldu ama dün, bugün baktığımızda oldukça istikrarlı yine belli bir seyre gelmiş durumda.” değerlendirmesini yaptı.
Faiz oranlarında ve risk algılarında bir miktar etkilenmelerin de olduğunu belirten Yılmaz, “Bunun üzerinden belki bütçeye bir miktar, yani bu dönem borçlandıysanız onun faiz yükü bir miktar bütçe etkisinden bahsedebilirsiniz. Bunları abartmayalım bence. Bunlar üç günlük, beş günlük, bir aylık neyse etkiler sonuç itibarıyla.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ekonomik programa çok açık ve net bir desteği bulunduğunu vurgulayan Yılmaz, programın arkasında siyasi iradenin ve toplumsal bir sahiplenmenin olduğunu, dolayısıyla bu etkilerin dönemsel, kısa vadeli ve sınırlı etkiler olarak kalacağını değerlendirdi.
Yılmaz, 25 milyar dolarlık bir rezerv kaybından bahsedildiği iddialarına ilişkin, şunları söyledi:
“Rezervlerde belli bir kayıp oldu. Merkez Bankamız da gerekli bazı proaktif olarak birtakım aksiyonlar aldı. Sermaye Piyasası Kurulumuz ve diğer ilgili kuruluşlarımız da. Çok da doğru yaptılar. Burada piyasadaki geçici dalgalanmaları engellemeye dönük, istikrarı korumaya dönük belli kurumlarımız belli adımlar attılar. Bunlarda bir tanesi de faiz aralığının genişletilmesiydi. Bunlar geçici. 3 gün-5 gün diyelim. Sıcak hadiseyi, etkilerini kontrol altına almak için yapılan, atılan adımlardı. Böyle uzun vadeli sürdürülen ve etki doğuran hadiseler değil. Bu dönemin tabii ki belli oranda etkisi olacaktır ama bunu 3 gün yaşanan bir şeyin maliyetini bir yıllık olarak hesaplamak doğru bir şey değil. Çok abartılı bir etki beklemiyorum.”
“Ekonomi hepimizin ekonomisi”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bazı firmalara yönelik boykot çağrısı yaptığının hatırlatılması üzerine Yılmaz, şunları kaydetti:
“Aynı siyasetçiler, İsrail bir soykırım yaparken hiç de boykot havasında değillerdi. Üstelik yabancı birtakım şirketlere karşı. Ama kendi şirketlerimize, milli yerli şirketlerimize bir boykot çağrısı yapılmasını da ben çok tehlikeli ve zararlı bir söylem olarak görüyorum. Bir dönemin yeşil sermaye tartışmalarını da anımsatan bir yaklaşım. Yani sermayeyi ideolojik olarak kendince bölerek, bir grup sermayeyi düşmanlaştırma. Bu Türkiye’ye bir iyilik değil. Türkiye’nin gelişmesine, kalkınmasına destek verecek bir yaklaşım değil.
Bu sorumsuz bir siyaset gerçekten. O şirketlere verdiğiniz zarar, orada çalışan insanlara da zarar veriyorsunuz. Türkiye’nin üretimine zarar veriyorsunuz. Türkiye’nin milli kaynaklarına zarar veriyorsunuz. ‘Hükümete zarar vereyim de ekonomi batsın. Hükümete zarar vereyim de bu ülke yansın ne olursa olsun’ gibi bir siyasi anlayışı herhalde hiçbirimiz kabul edemeyiz. Böyle bir sorumsuz siyaset anlayışı olmaz hakikaten. Ekonomi hepimizin ekonomisi. Bu ülke yansın ne olursa olsun gibi bir siyasi anlayışı herhalde hiçbirimiz kabul edemeyiz. Böyle sorumsuz bir siyaset anlayışı olmaz.”
Terör örgütü PKK’ya yönelik silah bırakma çağrısı ile ilgili sürecin olumlu ilerlediğini söyleyen Yılmaz, “Birileri bu işlere müdahale etmeden kendi aramızda, kendi içimizde bu süreçleri başarılı bir şekilde yürütmemiz hepimiz için en doğrusu.” dedi.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın “Öcalan’ın kongreye katılabileceği bir mekanizma oluşturulmalı” ifadeleri ile ilgili değerlendirmesi sorulan Yılmaz, şunları kaydetti:
“Devletin yetkili kurumları var. Bir mesaj iletilmesi gerekiyorsa devletin yetkili kurumları bu konularda zaten gereğini yaparlar. Bu süreci zaten belli kurumsal bir yapı içinde, devlet kendi titizliği içinde sürdürüyor ama DEM Parti’nin siyasi bir parti olarak yapması gereken, işte nasıl Sayın Bahçeli bakın ‘Bir an önce yapın’ diyor bu kongreyi, ‘Bir an önce toplayın ve karar alın’ diyor. Bu, bu çok kıymetli bir şey ama aynı şeyi DEM Parti’den duymuyoruz mesela. Niye DEM Parti bunu söylemiyor? Bir defa bence başkalarına görev ve sorumluluk yüklemek yerine önce dönüp kendilerine bir bakmaları lazım. ‘Biz ne yapıyoruz’ demeleri lazım. Bu süreçte olumlu bir katkıda bulunmak istiyorlarsa yapmaları gereken, terör örgütüne çağrı yapıp bir an önce kongrenizi toplayın ve bu kararı alın demeleridir. Önce üzerlerine düşeni yapsınlar.”
Cevdet Yılmaz, DEM Parti heyetinin tekrar bir talepleri olduğu ve İmralı ziyaretine izin verilmediği iddialarına dair, “Benim bilgimde olan bir ziyaret yok. DEM Parti zaten ziyaretini yaptı biliyorsunuz. Görüşmeler yaptılar, gerekli mesajları istişare ettiler, tekrar götürdüler ve en son bir mesaj geldi oradan. Şimdi artık aynı şeyi defalarca konuşmanın bir anlamı yok takdir edersiniz ki. Terör örgütünü kuran kişi terör örgütüne, ‘Kongrenizi toplayın ve feshedin’ dedi. Önce bunu görmemiz lazım.” diye konuştu.
“Suriye’de birlik istiyoruz”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, SDG ile yönetim arasındaki anlaşmanın uygulanmasının önemli olduğunu dile getirdi.
Yılmaz, “Suriye’de birlik istiyoruz biz. Bütün etnik grupların, dini grupların, mezheplerin bir arada yaşadığı parçalanmamış bir Suriye, bütünlüğü olan bir Suriye. Bu bizim çıkarımıza, menfaatimize olduğu gibi insani olarak da en doğrusu bu.” ifadesini kullandı.
Suriye’de bütün kesimleri dahil eden bir hükümet kurma çabası olduğunu belirten Yılmaz, şöyle devam etti:
“Bu olumlu bir şey. Orada da birtakım provokatif hadiseler yaşadık. Onun üzerinden Türkiye’de birtakım provokasyonlar yapmaya çalışanlar oldu ama devletimizin gücü, milletimizin ferasetiyle biz bunları her zaman aşarız diye inanıyorum. Suriye’de de biz, orada yaşayan Kürtlerin her türlü hakka hukuka sahip olması gerektiğine inanıyoruz ama Türkiye için bir tehdit oluşturan bir terör yapılanmasına da hiçbir şekilde müsamaha edemeyiz. Ona da hiçbir şekilde olumlu bakamayız. Dolayısıyla bizim politikamız açık. Suriye’nin kendi içinde herkesin eşit haklara sahip olduğu, ülkeleri içinde istikrarlı bir şekilde daha müreffeh bir Suriye için çalıştıkları bir ortam oluşmalı.”
Amerika Birleşik Devletleri’nin PYD’ye verdiği destek ve İsrail’in Türkiye’nin Suriye’deki yeni dönem ilişkilerini bir risk olarak görüp görmediğine ilişkin soruya Yılmaz, şu karşılığı verdi:
“Trump’la Sayın Cumhurbaşkanımız arasında bir telefon görüşmesi oldu. Oldukça da olumlu bir telefon görüşmesi olduğunu her iki taraf da teyit ediyor. Dolayısıyla zaten önceden de Sayın Cumhurbaşkanımız ile Sayın Trump’un hukukları var. Dolayısıyla yeni değil yani ikisi de birbirlerinin tarzlarını da yaklaşımlarını biliyorlar. Oldukça olumlu bir görüşme olduğunu ifade edebiliriz. Tabii önümüzdeki süreçlerde Amerikan dış politikasının daha fazla ete kemiğe büründüğünü göreceğiz. Yeni bir yönetim, geçmiş bazı ifadelerden şu sözden, şu cümleden birtakım yorumlar yapılıyor ama sonuçta hükümetlerin somut politikaları, sahaya yansıyan somut tercihleridir esas olan. Bu çerçevede ilişkilerimizi sürdüreceğiz. Sonuçta iki NATO üyesi ülkeyiz. NATO içinde Türkiye’nin konumu tartışılmaz bir yerde. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri ile sadece güvenlik alanında değil ekonomide, ticarette, başka konularda da ilişkilerimizi bundan sonra sürdüreceğiz. Burada bölgemizde en büyük risk unsuru az önce bahsettiğiniz, İsrail’in Gazze’deki insanlık dışı saldırıları. Maalesef yine ateşkes bozuldu.”
“Türkiye barıştan yana”
Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan Etiyopya-Somali arasındaki gerilime kadar birçok konuda Türkiye’nin barıştan yana tavır sergilediğini belirten Yılmaz, “Türkiye barıştan yana, istikrardan yana, savaşlara karşı, uzlaşma arayışına destek veren bir ülke konumunda” ifadesini kullandı.
Cevdet Yılmaz, CATSA yaptırımları ve F-35 programı ile ilgili, “Biz, NATO’da müttefik olan iki ülke arasında yaptırıma kesinlikle olumlu bakmıyoruz tabii. Bu yaptırımların kaldırılması gerektiğine inanıyoruz. Mutlaka bir araya gelindiğinde bütün bu konular görüşülecektir.” açıklamasını yaptı.
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine de değinen Yılmaz, Avrupa Birliği’nin Türkiye için hala stratejik bir hedef olduğunu vurgulayarak, “Avrupa Birliği bizim için hala stratejik bir hedeftir tam üyelik” dedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Kıbrıs konusunda, Türkiye’nin Adadaki iki halkın da haklarını koruyan, iki devletli bir çözümden yana olduğunu yineledi. “Biz iki devletli bir çözümü savunuyoruz” diyen Yılmaz, bu çözümün adadaki istikrarın ve güvenliğin sağlanmasına katkıda bulunacağını ifade etti.
Emeklilerin bayram ikramiyelerine ilişkin ise Yılmaz, şunları kaydetti:
“Keşke emekli sayımız daha az olsaydı da mevcut emeklilerimize daha fazla imkan sunabilseydik. 16 milyonu geçen bir emekli sayımız var. Burada aldığımız her karar çok büyük sonuçlar doğurur ama biz her zaman emeklimizi de anlıyoruz, yaşam şartlarını anlıyoruz. Dolayısıyla inanın imkanlarımızı sonuna kadar zorlayarak bu adımları atıyoruz. Önümüzdeki dönemde bu enflasyondaki düşüş devam ettikçe, daha istikrarlı bir ortam oluştukça, mali alanımız oluştukça emeklilerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.”
Bu haber ile ilgili düşünceleriniz nedir?
Yorumlarda paylaşabilirsiniz.