Ateşkes yürürlükte, ancak Gazze’de bağımsız tanıklık hala mümkün değil. Barbar İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana uluslararası basının Gazze’ye girişini engelliyor. Ateşkesten sonra da politika değişmedi. Refah ve Erez kapılarından yabancı basına geçiş izni verilmiyor, yalnızca askeri refakatli ve kısıtlı turlar teklif ediliyor. Böylece yıkımın boyutu, sivil kayıpların niteliği ve olası savaş suçu delilleri bağımsız biçimde belgelenemiyor.
Gazetecileri Koruma Komitesi, bu yasağa karşı İsrail Yüksek Mahkemesi’ne başvurdu. Komite, “İsrail’in genel yasağı, bağımsız erişimi engelleyerek ifade özgürlüğünü ve delil toplamayı ihlal ediyor.” diyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler de “ateşkes sonrası medya ablukasının sonlandırılmasını” ve sorumlulara yakalama kararı çıkarılmasını talep ediyor. Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları kuruluşları ise “basın erişimi olmadan hesap verebilirlik mümkün değil” uyarısını tekrarlıyor.

Dışarıda durum böyleyken, büyük bir soykırımın yaşandığı Gazze’de tablo daha çarpıcı. Yerel gazeteciler savaş boyunca sistematik biçimde katil İsrail’in hedefi oldu. 7 Ekim’den bugüne 254’den fazla gazeteci hayatını kaybetti. Bu, modern savaşlarda görülmemiş bir bilanço. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Lübnan’da Reuters kameramanı Issam Abdallah’ın öldürüldüğü 13 Ekim 2023 tarihli saldırıyı “görünür gazetecilere yönelik, görünürde kasten yapılan ve bu haliyle savaş suçu sayılabilecek bir eylem” diye niteledi. Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) bulguları da, tanımlı gazeteci grubuna tank atışı yapıldığı sonucuna işaret etti. Bu tablo, “içeride tanığı sustur, dışarıdan tanığı sokma” çizgisinin iki ayaklı işlediğini gösteriyor.
Bir soykırım yöntemi: Kapılar gerçeğe kapalı
İsrail’in yabancı basına uyguladığı genel erişim yasağı, sadece bir basın özgürlüğü tartışması değil, aynı zamanda delil zincirinin koparılması anlamına geliyor. Ateşkes sonrasında gündeme gelen toplu mezarlar, gözaltı merkezlerindeki kötü muamele dosyaları ve yıkılmış altyapının hedef alınma biçimleri bağımsız biçimde belgelenemiyor. Gazetecileri Koruma Komitesi’nin mahkemeye sunduğu dilekçede de yasağın ifade özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkını güvence altına alan uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu vurgulandı. Sınır Tanımayan Gazeteciler de aynı zamanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) yaptığı başvuruda “Gazze’deki medya ablukasının kaldırılmasının, adaletin ön koşulu” olduğunu belirtti.
Sahada durum daha çarpıcı. Guardian ve Associated Press muhabirleri, İsrail’in yalnızca askeri refakatli ve kısıtlı “havuz turları”na izin verdiğini, bağımsız rota belirlemenin ise yasaklandığını aktardı. Bu uygulama, bilgiyi tek kaynaklı hale getiriyor ve kamuoyunu yalnızca İsrail ordusunun izin verdiği görüntülerle sınırlı bırakıyor. Uluslararası gözlemciler, gazetecilerin serbest hareket edemediği bir ortamda, Gazze’deki sivil kayıpların, altyapı yıkımının ve insani ihlallerin tam boyutunun asla görülemeyeceğini söylüyor. İsrail böylece hem haber akışını hem de gelecekte hesap verebilirliği belirleyecek delil zincirini kontrol altında tutuyor.

Gazeteciler bilinçli şekilde hedef alındı
Bu bilgi ablukasının ikinci ayağı ise doğrudan hedef alma. Anadolu Ajansı’nın 2025 verilerine göre 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze ve çevresinde 254 gazeteci hayatını kaybetti. Bu, modern savaş tarihinin en yüksek gazeteci kaybı olarak kayıtlara geçti. CPJ ve RSF’nin raporları, bu ölümlerin büyük çoğunluğunun görev sırasında ve açık kimlikle yaşandığını gösteriyor.
Filistinli gazeteci Enes el-Şerif, bu tablonun en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Savaş boyunca en ön safta görev yaptı, İsrail saldırılarının sivil sonuçlarını belgeledi, kamplardaki koşulları dünyaya duyurdu. Aylarca tehdit edildi, ailesine baskılar yapıldı, sosyal medyada hedef gösterildi. Sonunda barbar İsrail ordusu tarafından vuruldu ve ailesiyle birlikte katledildi. Ölümünden kısa süre önce paylaştığı “Gazze yanıyor ama biz susmayacağız” sözü, sahadaki gazetecilerin kararlılığını özetliyordu.
7 Ekim’den hemen sonra Reuters kameramanı Issam Abdallah, Lübnan sınırında “Press” yeleğiyle görev yaparken İsrail topçu ateşiyle öldürüldü. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün teknik incelemesi, saldırı noktasında gazetecilerin açıkça tanınabilir durumda olduğunu ve hedef alınmalarının “görünürde kasten” gerçekleştiğini ortaya koydu. Birleşmiş Milletler’in Lübnan’daki görev gücü UNIFIL, saldırıya ilişkin raporunda aynı sonucu paylaştı: “Atış, gazetecilerin bulunduğu noktanın bilinmesine rağmen yapıldı.” İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu olayı savaş suçu kapsamında değerlendirdi.
Bu örnekler, gazetecilerin sadece savaşın ortasında değil, doğrudan bilgiye ulaşma hakkı nedeniyle hedef alındığını ortaya koyuyor. Uluslararası kurumlar, bu saldırıların “gazetecilik faaliyetinin sistematik biçimde bastırılması” anlamına geldiğini ve uluslararası soruşturma gerektirdiğini belirtiyor.
Gazze Medya Ofisi’nin raporları, ölen gazetecilerin büyük bölümünün “görev başında ve basın kimliğiyle” öldüğünü doğruluyor. Bu tablo kesinlikle tesadüf değil, sahada işleyen bilinçli bir susturma stratejisinin en büyük göstergesi.
Suçun yeni aracı: Sessizlik
Soykırımcı İsrail’in politikası artık yalnızca askeri kontrol değil, bilgi kontrolü. Gazze’ye giriş yasağıyla birlikte, bombardıman sonrası yıkımın belgelenmesi imkansız hale geldi. Toplu mezarlar, hastane saldırılarının izleri, yardım konvoylarının hedef alınması gibi başlıklarda bağımsız kanıt üretilemiyor. Bu durum, barbar İsrail ordusunun savaşın bitmesinden sonra bile hesap verebilirliği esnetmeyi amaçladığını göteriyor.
“İsrail, tanıkları susturup izleyiciyi kör ediyor. Bu, savaş suçlarını örtmenin yeni biçimi”
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) Genel Sekreteri Anthony Bellanger
Gazetecileri Koruma Komitesi Başkanı Jodie Ginsberg, “Gazze bugün dünyanın en tehlikeli haber sahası. En büyük risk, artık kimsenin orada ne olduğunu görememesi” ifadelerini kullandı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi, “Basın susturuldukça adalet uzaklaşıyor. Gerçeğe erişim bir insan hakkıdır, savaşın değil barışın teminatıdır” açıklamasını yaptı.
Gazze’de artık bombalar susmuş olabilir, ancak sessizlik savaşın yeni biçimi haline geldi. İsrail hem içeride gazetecileri hedef alıyor, hem dışarıdan gelenleri engelleyerek yaşanan soykırımın duyulmasını önlüyor. Bu çifte yöntem, hakikati tamamen kontrol altında tutma stratejisi. Dünya, İsrail’in izin verdiği kadarını görüyor. Gazze’nin kapıları hala kapalı, ancak sessizlik o kapıların ardında yankılanan gerçeği saklamaya yetmiyor.
deebi.net | Hayatın içinde…